28 Ağustos 2012 Salı

Korku

      Sorun yalnız olmak değil. Sorun aklınızın, etrafınızda gürültülü insan kalabalığı varmışçasına seslerle, ağlamalar ve inlemelerle - ki arada kahkaha attıkları bile düşünülebilir-ve hatta fısıltılarla dolu olması. Duyduğunuz seslerin kime ait olduğunu ve de bu kimliği belirsiz şahısların neden bu kadar gürültü çıkardıklarını bilmemeniz ise sorunun devamı niteliğinde.
      Susun artık! Deseniz kime diyeceksiniz, hangi birisi üzerine alınacak ki! Hepsi kendi halinde histerik bir şekilde konuşuyor, söyleniyorlar.
Ne mi yapıyorsunuz? Yorulmalarını, bezmelerini ve buna bağlı olarak susmalarını bekliyorsunuz. Artık bir dahaki sefere ne zaman geleceklerini, sizi ne zaman ziyaret edeceklerini ise bilemezsiniz. Zira severler sürpriz yapmayı. Geçmiş olsun !




26 Ağustos 2012 Pazar

Kadın

   Onu düşünmediğim tek birgün yok diye düşündü kendi kendine kadın. Masasında bol köpüklü Türk kahvesi, sigarası, çakmağı ve küllüğü...
   Ona yazsa mıydı ? Yoksa telefon mu etseydi ? Bunu düşünürken aynı anda gözleri, masanın diğer köşesinde duran telefonuna kaydı. Ama anında vazgeçti. Soğuk, kısa bir konuşmayı, telefonun iki ucunda da belirecek ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelecek sessizliği, -ki bu sessizlik sebebi kadın için ; heyecan, bütün her şeyi konuşma arzusu, arsızlığı olurken o anda söylenecek tek bir sözcüğün bile bulunamaması, erkek içinse ; "Kapatsak mı artık telefonları..." nın kibar ve de sözsüz haliydi.-, telefonu çevirken , telefon çalarken, aklından geçecek olan milyon tane soru silsilesini düşününce vazgeçmişti.
   Yoksa adamdan vazgeçmiş değildi kadın. Vazgeçemezdi, niyesine cevabı da yoktu. Aslında hiç sevmemişti adam onu, ve de muhtemel sevmeyecekti. Kadın bu ısrarına kendi de şaşıyordu ama olsundu, her şeyin bir sebebi olacak değildi ki.
   İnsan okunmayacak bir duayı bile bile okuyabilir, o duayı sevebilirdi. Beklenecek bir şey,  bir insan olmamasına rağmen, azami bir sabırla ve de inatla bekleyebilirdi. Gözyaşı dökülebilirdi mutfakta kavrulan soğanın üstüne salça koyarken ya da açık mavi gömleği ütülerken hem de hiç sebep yokken. Sevdiği insanı, ölümsüzlük sırrına vakıf olan birinin ketumluğu ile herkeslerden saklayabilir, tutabilirdi bunu içinde. Hasislikten belki, kimselerle paylaşmak istemeyebilirdi insan, sevdiğini.

                                                                                                                                                    






22 Ağustos 2012 Çarşamba

Bu Hal


Çatacak yer arıyorum ama çaktırmıyorum da. Bu nasıl mı oluyor ? Vallahi bilmiyorum, epeydir sorgulamıyorum zira. Bir şeyleri değiştirmenin vaktiğinin geldiğini biliyorum, farz olduğunun hele çoktan farkındayım ama hiçbir şeyi değiştiremiyorum. Yeteneksiz miyim ben ? Hayır, bilip de bir şey yapamamak var ya işte o koyuyor adama.

 İşin kötü tarafı inancım da isteğim de kalmadı. Peki bu neden böyle oldu ? Hiç mi olmaz içinde istek insanın, hiç mi bir şey yapmak istemez? Var mıdır benim gibi yollardan geçen yoksa ben mi çok geriden geriden ilerliyorum. Bazen diyorum ki kızım Aslı bu bir süreç, her şey en nihayetinde düzelecek, bir orta yol bulacaksın sen de. Ama bunun için devinim lazım değil mi ? Uğraşmak, cebelleşmek, terlemek, hadi hızımı alamayayım gözyaşı dökmek gerekmez mi? Gerekir tabii. Bunları ilk defa farketmiyorum ki ben, ilk defa yapmam gereken şeyler değil ki bunlar. Ama işin ciddi ve de can alıcı kısmı isteğim yok, enerjim yok. Yorgun muyum ? Hayır kesinlikle. Ee peki ne bu aman bana dokunmayın naraları ? Ha bir de şu var ben bilmezsem kim bilecek bu kendi kendime sorduğum soruların cevaplarını ? Heyhat ! Durum vahim ama ben bunu da çaktırmama derdindeyim. Bu, üstünü kapatma, görmezden gelmeyle eşdeğer de olabilir.

 Bu durum şey gibi; hani haftanın ilk günü rejime başlarsınız ama daha akşam olmadan aç kalamayacağınızı anlarsınız, kilo vermeye çalışmanın beyhude bir uğraş olacağını düşünürsünüz ama her ne hikmetse iki gün sonranın sabahı yine bu sevdaya düşersiniz. Birden bir inanç gelir size, bir istek, bir enerji. Ama sonra yine düşer enerjiniz, kendinize olan inancınız ilmek ilmek sökülür, en başa dönersiniz.

Hangisi daha kötü daha karar vermiş değilim. Hiçbir şey yapmadan sabit kalmak mı yoksa hep haraket halinde, hep uğraşır halde olup birden ne yaparsan yap kıpırdamam abi pozuna girmek mi ? Belki de her ikisidir, belki ikisi de zaten aynı şeylerdir. Ama ne farkeder ki, sonuç mu değişiyor sanki ?
Derin derin nefesler alıyorum, gözlerimi kapatıyorum. Balkondan dışarıya bakıyorum, sık sık duş alıyorum, müziği son ses açıyorum. Platonik aşk yaşadığım ama kendisini zerre kadar ilgilendirmediğim adamı düşünüyorum, elimi telefonu alıp  rehberden numarasını buluyor ama aramanın anlamsız olacağını bildiğimden telefonu masanın diğer köşesine atıyorum.
Var mı bir önerisi olan, söyleyecek sözü ya da ? Kabulüm hepsi, ben hepsine varım. Çok ciddiyim !



18 Ağustos 2012 Cumartesi

Cevapsız Sorular

Hayattaki amacımız ne bizim ? Neden yaşıyoruz, niçin varız dünyada ?
Evet, Tanırının yarattığı bir kulsam ben, gönderiliş sebebim olmalı. Amaçsız gönderilmiş olamam. Peki, cevap ne ? Kitaplarda mı yazar, şarkılar mı söyler, filmlerde mi oynar hayattaki amacımız? Üzerine fazla düşünmemeli miyim yoksa ?
Oradan hiç de derdi yok bu kızın heralde diyenleriniz var mı peki ? Hayda bu da nereden çıktı diyenler ya da ?
İyi bir doktor, öğretmen, bilim insanı, iyi bir müzisyen olmak olamaz cevap. Tamam olur ama yeterli olmaz, inandırıcı hele hiç olmaz. İyi bir evebeyn, evlat, belki iyi bir kul olma sevdası... Bunların birisi mi yoksa hepsi mi ?
Hop bir konuda anlaşalım. Bu kalemin sahibi, yeni ergen kafasında değil, ot kafasında hele hiç değil. Fazla sorgulayan biri sadece sanırım. Yani, umarım !


14 Ağustos 2012 Salı

Neden Mi ?

      Çünkü hiçbir şey tam değil. Tamamlamaya çalışıyoruz, bitevi uğraş veriyoruz ama olmuyor, olduğu kadar oluyor. Ama biz olduğu kadarıyla da yetinemiyoruz. Tam olsa, bütün olsa ; örneğin bir yaratıcıya ihtiyaç duymaz insan, sığınmaz liman gibi. İşte onun için "Biraz Güzel" dedim. Önemli olanın  biraz olması değil, güzel olması, oldurulmaya çalışılması, oldurdurulduğu kadarıyla da mutlu olunabilinmesi  sanırım.
      İnsan tam olamayacağını anlayıp, kendine pisişik sancılar çektirmemeli esasında. Tamdan kastım mükemmel olmak için beyhude uğraş vermek, konu her ne olursa. Tam olunamayacağını bir anlasa, kendini didik didik etmekten vazgeçecek ama işte. Anlamak ve ayırt etmek ince çizgi. Bilmek ve uygulamaya koymaksa bir başyapıt ortaya koymuş yazarın mutluluğunun kıvamından az hallice. Zıtlık karmaşayı  da beraberinde getiriyor.
      "Biraz güzel" lik kafi, yerinde, kabullenişin getirdiği  huzur takviyesinde .
       Ayarlı güzellikte kalmanız dileğiyle...