21 Nisan 2013 Pazar

Orhan'a Mektup


Canım Orhan,

Canım dedim, evet; "can" olman sebebiyle...
Bende bir haller var Orhan. Haller ben de evet, yazdığımın arkasındayım fakat bu haller seninle ilgili. Ondan işte sana yazıyorum.

Kafam hep karışıktır Orhan, bu yeni değil; ama iç sesimin yersiz bir ısrarla adını sayıklamasından beri kafam daha da karışık. Bu sayıklamalar ne zaman başladı diye sorarsan buna cevabım yok; ama sayıklanan ismi uzun zamandır net bir şekilde duyuyorum. Hayırlı olsun !
Şaşırdın değil mi? Bu yarım ağız gülümsemede alay mı var yoksa? Soru sorduğuma bakma, cevaplarınla ilgilenmiyorum ben aslında.

İçinde sen'i barındıran halimle diyorum ki senden bir beklentim yok. Biliyorum, katkın olmayacak; zararın dokunmasın yeter. Bu erken kabulleniş mi? Evet! Kabulleniş her zaman yenilgi değil işte. Kabulleniş: Rehavetin getirdiği rahatlık. Kabulleniş: Bir sonuca, sona varma.

Bunlar benim hislerim, cümlelerim. Sakın bana ama'lar gelme Orhan! Ama'lardan çok var. Ama'larla başlayan cümlelerle eski çağlardan "o kent" kurulabilir, biliyor muydun ?
Ama'lı cümleler; kibarlıkla budalalık arasında bir yere koyar, konuşan insanı. Yazık! Bazen farkına varmadan bazen de bilinçli yüzüne tükürürsün karşındakinin. Ah! Şişen egonun verdiği zevkten, gözlerinin kısılmasına bağlı karşındakini çift görürsün. İşte onun için konuşacaksan "böyle" başlama cümlelerine, başlama ki farkın olsun.

Biliyor musun Orhan, beni hayattan öte, hayattan önce insanlar yoruyor. İşte ben de yorgun düşen azınlığın içindeyim. Çoğunlukta olan bir azınlık söz konusu; ama ses etmediğimizden azınlık olarak görünüyoruz. Devinim gerek, farkındayım.

Dünya aşık olanlar ve aşık olduklarını zannedenlerle dolu ve yazık ki ikincisi çoğunlukta. Apış arasına bulaşan meniye aşk diyen, sonra da "öyle şeyleri" tasvip etmeyen günümün akil insanı; ironinin hası, an itibariyle. Biliyor muydun? Değişen çok şey var, Orhan.
Kızgın gibi mi gözüküyorum? Öyle değilim aslında. Beni bilmediklerim kızdırıyor. Bunlar bildiklerim, yanılsama da olabilir, bilemem.

Ben ne çok şey bilmiyorum, Orhan. Cevabını bilmediğim, cevabını aradığım sorular var. Birkaç şey biliyorum ama bildiklerimin hangi soruların cevapları olduklarından bi-haberim. Bu hep böyle midir? Bunlar hep... Neyse.
Evet, yazma sebebim bendeki sana dair hal'le ilgili, haller hissettiklerim; bunlarsa düşündüklerim.

Bazen yarım olan şeyler daha güzel. Orhan sen şiir gibi adamsın, iyisi mi sen öyle kal. Bense doğru kelimeyi bir türlü bulamadığından, yazarının yarım bıraktığı "o yazı" olduğumu bilip köşeme çekileyim.
Oktay ve Cevdet'e selam eder, senin de gözlerinden öperim.




( Günlerden pazarsa, gün güneşliyse ve buna rağmen insan kendine acı verebiliyorsa en bilinçli küfürleri hak ediyor demektir!
Mevsim bahar ve aşktan bahsedeceksem Orhan Veli'ye yazayım istedim. Ama ne bahar ne de Orhan kar etti. Yapamadım! )

(Ya olmayan anıların acısını çekiyorsak Yaşar Kurt?)

8 Nisan 2013 Pazartesi

Bir Mesele Var



Allah'ım ben iyi değilim. Neyim var sana sormalı aslında. Çünkü ben bunun nedenini bilmediğim için sana soruyorum ve haliyle sana yazıyorum. Görünürde hiçbir şeyim yok, kötü olmak için bir sebep yok yani. Ama ben kötüyüm, iyi değilim.
İnsanlar Allah'ım insanlar bana hiç iyi gelmiyorlar. Her defasında bir öncekinden daha kötü olarak insanlara yeniliyorum. Yeniliyorum, eriniyorum, eriyorum. Her defasında aynı, insanlar ayrı ama son aynı oluyor. Yıldım Allah 'ım. Şu an ağlıyorum ve bunu bir tek sen biliyorsun. Sana yazarken ellerim titriyor, ellerim üşüyor.
Bilmiyorum neden yapıyorsun bunu yani neden hep beni üzecek insanlar gönderiyorsun bana? Tamam, tartışmak değil niyetim. En azından arada seçici olmamda yardımcı olsan.
 Beni üzecek,incitecek, kıracak, delip geçecek insanlar seçiyorum. Seçmekle kalmayıp içime yerleştiriyorum. Kiracı olup olmayacaklarını en başından mı sormalıyım ? Mevsimlik işçi kabilinden olup olmadıklarını sorsam çok mu ayıp olur ?
Ben, körüm Allah'ım. İnsanların bencilliklerini, çıkarlarını, riyakarlıklarını göremediğim için amayım. Tüm bunları yerleştirdiğim içimden çıkmaya hazırlanırken gördüğüm içinse aptalım. Yolda karşılaşmasak giderken "Allah ısmarladık" bile demeyecekler biliyor musun? Biliyorsun tabii, soru olmamalı benimki de.
Bilmek midemi bulandırıyor Allah'ım ve evimin odalarına sığamıyorum. Dışarıda yağmur var. Yağmur ki bana huzur verir, o bile bu gece benim içimi deşiyor, beni üzüyor. Ağlamak istiyorum Allah'ım. Böyle hüngür hüngür, salya sümük ağlamak istiyorum ama bunu da yapamıyorum. Boğazımda bir şey var Allah'ım. Yutkunuyorum ama boğazımdan aşağı geçmiyor ve bu benim nefes almamı zorlaştırıyor.
Allah'ım neye üzülüyor, kahroluyorum biliyor musun ? Ben bunların hesabını kimseye soramıyorum, kimseyle paylaşamıyorum. Yani el sallayıp gidenin arkasından ( karşılaşmasak onu da yapmaz ya ! ) " Ne iş arkadaş?" diyemediğim gibi bir de su dökmediğim için azar işitiyorum.
Allah'ım neden böyle oluyor? Yanlışı nerede yapıyorum sence? Midem hala bulanıyor, ben ağlıyorum; ağlayınca kızaran burnumun komik olduğunu bile bile ağlıyorum. Ama sessiz ve de kesik kesik. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istediğimi ama beceremediğimi yukarıda belirtmiştim.
Sence şimdi ne olacak ? Bu gece ben nasıl sabahı edeceğim? Ne zamana kadar organlarımın yerlerinde parçalanıyor gibi hissedeceğim ? Ne zaman düzenli nefesler alacağım?
Yorgunum Allah'ım. Beni hayattan öte, hayattan önce insanlar yordu. Sanırım insanlara yaklaşmamalıyım uzunca bir süre.
Uzak dursam her şeyden bir süre. İlişmese kimse bana. Ses etmeseler, yok saysalar beni. Açıkçası yok sayılmam yeni bir olay olmazdı.
Allah'ım şu an üzüntüme tek şahit olan sensin. Halim bu. Gel, bir şeyler yapalım !

7 Nisan 2013 Pazar

"Bir Hal"in Gerekliliği










Reddedilişinin acısını başka bir kadının koynuna, içine girerek hafifletemezsin. Yüzleşmen gerek o acıyla ki kaçman yersiz. Hissettiğin acı sebepli bedeninin ve hatta usunun acı çekmesine katlanman lazım.

En zoru gecedir ya. Gecenin bir köründe uyanman lazım sebep yokken. Nefes alamaman lazım oksijensiz kalmış gibi. Balkona çıkmanın anlamsız olması lazım, rahatlaman için.

Ağlama isteğinin gelmesi lazım içinden, mide bulantısıyla beraber ama ikisini de becerememen lazım. Tanrı'ya yalvarman lazım, bu acıya bir son vermesi için. Yine aynı gece, delirip delirmediğini düşünmen lazım, hafif bir şüpheyle.

Telefona gitmesi lazım elinin. Bütün listeyi didik didik etmen lazım, arayıp konuşacak birini bulmak için. Saatten hem, konuşmanın yersiz olacağını anlamandan bir de vazgeçmen lazım.

Vaziyetinin vehametini görüp, hadi farkına varmak diyelim gülmen lazım sessizce ve yersizce.

Demem o ki tanımadığın bir kadına sığınmaman, acını kasıklarından çıkarmaya çalışmaman lazım. İşin özü kaçmaman lazım kendinden ve de acından. Kaçmaman lazım ki acının bir anlamı olsun.




4 Nisan 2013 Perşembe

Müstehak





Çok zeki olduğumu hiçbir zaman söylemedim. Fakat kullandığım, kullandığımı sandığım - kimi zaman beyin hücrelerimin azaldığını düşünsem de- kafamın içinde az biraz akıl mevcut. Buna itirazım yok !
O akıl ki olacağı,olmayacağı, eksiyi, artıyı; iyiyi, kötüyü güzeli,çirkini söylüyor. "Hişt! Kırmızı alarm. Kaç ordan, uzaklaş." diyor. Ne güzel ! Koruyor seni yani bir yerde, süper kahraman bir nevi. Mis !
Ama neden o akla sahip olan bu aciz kul bu bilgi kırıntılarını kullanmıyor, sonradan yorganlara sarılacağını biliyor da kahraman ilan ettiği aklına neden sarılmıyor, yeşil ışık yakmıyor?
Bu görmezden geliş, bu kafa karışıklığına bağlı yorgun hal de ne? İnsanın resmen bedeni acı çekiyor ki bunu abartmadan söylüyorum, hem de hiç !
Neden aklımın olur/ olmaz/ iyi / kötü / makul / abes dediği şeyleri düşünüp idrak edebiliyorum da iş icraata gelince yine aklım bana gol atıyor?
Bir an duruyorum ve de müstehak aslında bu hal sana diyorum. Ve ama acı çekiyorum !




Sen ne güzelsin kadın. Susma kadın, susma da söyle !