26 Ağustos 2012 Pazar

Kadın

   Onu düşünmediğim tek birgün yok diye düşündü kendi kendine kadın. Masasında bol köpüklü Türk kahvesi, sigarası, çakmağı ve küllüğü...
   Ona yazsa mıydı ? Yoksa telefon mu etseydi ? Bunu düşünürken aynı anda gözleri, masanın diğer köşesinde duran telefonuna kaydı. Ama anında vazgeçti. Soğuk, kısa bir konuşmayı, telefonun iki ucunda da belirecek ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelecek sessizliği, -ki bu sessizlik sebebi kadın için ; heyecan, bütün her şeyi konuşma arzusu, arsızlığı olurken o anda söylenecek tek bir sözcüğün bile bulunamaması, erkek içinse ; "Kapatsak mı artık telefonları..." nın kibar ve de sözsüz haliydi.-, telefonu çevirken , telefon çalarken, aklından geçecek olan milyon tane soru silsilesini düşününce vazgeçmişti.
   Yoksa adamdan vazgeçmiş değildi kadın. Vazgeçemezdi, niyesine cevabı da yoktu. Aslında hiç sevmemişti adam onu, ve de muhtemel sevmeyecekti. Kadın bu ısrarına kendi de şaşıyordu ama olsundu, her şeyin bir sebebi olacak değildi ki.
   İnsan okunmayacak bir duayı bile bile okuyabilir, o duayı sevebilirdi. Beklenecek bir şey,  bir insan olmamasına rağmen, azami bir sabırla ve de inatla bekleyebilirdi. Gözyaşı dökülebilirdi mutfakta kavrulan soğanın üstüne salça koyarken ya da açık mavi gömleği ütülerken hem de hiç sebep yokken. Sevdiği insanı, ölümsüzlük sırrına vakıf olan birinin ketumluğu ile herkeslerden saklayabilir, tutabilirdi bunu içinde. Hasislikten belki, kimselerle paylaşmak istemeyebilirdi insan, sevdiğini.

                                                                                                                                                    






Hiç yorum yok: