18 Ağustos 2013 Pazar

Kırmızı


Kanayan yerlerimiz için pansuman aramıyoruz. "Hekim yok mu?" da demiyoruz. Sessiz sedasız bekliyoruz. Odamızın turuncu tül perdeleri yok belki; ama kanayan yerlerimizle alabildiğine kırmızıyız. Şimdi anladınız mı neden kırmızıya bu kadar düşkünüz?

Dudağımıza sürdüğümüz kırmızıyı kendinize yontuyorsunuz; ama aldanıyorsunuz. Zaten önce aldanıp sonra aldatıyorsunuz. Sürdüğümüz kırmızı kendimiz için aslında dudaklarımıza ve parmaklarımıza; ama siz bunu da bilmiyorsunuz.
Bir kadının önce ağzına sonra gözlerine bakıyorsunuz. Gözlerimize bakarak kalbimizi görebileceğinizi bilmiyorsunuz. Zaten çoğu kez ağzımıza bakmaktan sıra gözlerimize gelmiyor.
Böylece aslında hiç tanışmamız oluyoruz ve buna bağlı tanıyamıyorsunuz da bizi.

Hiddetimizi de, sevgimizi de, acımızı da kırmızı'yla gösteriyoruz. Kırmızıyı merhem diye kullanıyoruz, saklanmak için kullandığımız kadar. Kurulan düşlerin pembe ile de bir alakası yok aslında.

Gülüşümüz kırmızı, ağlayışımız ise lacivert. Biliyor muydunuz?


http://www.youtube.com/watch?v=9JZ66IddORk

Hiç yorum yok: