7 Haziran 2013 Cuma

Telefon




Biliyorum, sen de özlüyorsun beni. Ah, evet kabul ben böyle olmasını istiyorum. Özlemiyorsun da belki arada aklına geliyorum. Ama asla benimkinden daha fazla değil.

Bana konuşma fırsatı vermeden -biraz da benim zorumla belki- aramızda kurulan bağı kopartalı epey oldu. Dört mevsim devirdik, düşün artık.

Günümüzde Tayland'dan haber almak bu kadar kolayken senden haberim yok, ses seda yok. Tuhaf değil mi? Bir an böyle düşününce çok kızıyorum. Ama kime ya da neye kızdığımı ben de bilmiyorum.
Rehberimde, çevirsem açmayacağını bildiğim bir numaran; elimde, ziline bassam kapıyı suratıma kapatacağın ya da hiç açmayacağın adresin kaldı. Aklımda bir-iki anı, zorundan... Hem öyle romantik, düşününce gülümsediğim anılar da değil.

Ama yine de içinde bir yerlere dokunduğumu, dokunabildiğimi biliyorum. Arada, ama çok arada sessiz telefonlar alıyorum senden. Ülkenin ateşli olduğu zamanlarda... Hoş, hiç düşmeyen bir ateşi var ya ülkemin, neyse o da ayrı bir konu.

Nereden mi biliyorum bunu? Bilmiyorum; ama biliyorum. Kendince iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyor, merakını yatıştırıyorsun. Eski bir arkadaş, bir aşık, bir baba gibi... Evet, baba gibi.
( Gülmeyin, arıyor biliyorum.)

Yapma! Sokaklarda yürüyüp boğazı yırtılana kadar bağırmış mıdır, diye düşünme. Ülkeyi teslim alan fırtınada başına bir şey gelmiş midir, diye yoklama beni. Biliyorum, yapıyorsun.
Yapma! İçimdeki uyuşturduğum yerini hatırlatma bana. Sırf sen ara diye kendimi; doğal afet, sıcak gündem sipariş ederken görmek istemiyorum Tanrı'dan.








Hiç yorum yok: